‘Koklamak ’ eyleminden başka şeydir ‘Koku’. Koklamayı ‘an’dan ‘anı’ ya dönüştüren; mekanı, şehri, insanı unutulmaz kılan ve siz yaşadıkça yaşayacak olandır. Şimdi nereden geldi aklıma söyleyeyim. Birçoğunuz gibi İstanbul aşığı olmanın ötesinde yaşamının belki en değerli yıllarını İstanbul’da geçirmiş biriyim. Ve ilk kez o yıllarda bu şehrin her bir sokağının başka başka kokusunun olduğunu keşfederek; yaşadığım semt Bostancı’nın, babaann’evimin, Haydarpaşa’daki fakültemin, arkadaşlarımın kokularını beynimin ve ruhumun en derinlere işlemeyi öğrenmiş oldum. Patrick Süskind’in ‘Koku’ sunun başkahramanı ‘Granouille’ ile herhangi bir yakınlığım söz konusu değildir, hemen belirteyim. Bu ‘duyumlama’, markalarını sıraya dizdiğimiz parfümlerin kokularından da ayrı ve gayrıdır. Bu bana‘ruhsuz’ ve vaktinden önce içi geçenlerin yaşadığını düşündürten apartmanların ‘eski’ olarak tanımlayabileceğim, sakinlerinin yaşam şekilleriyle özdeşleşmiş kokusunu hatrıma saklayan bir şeydir. Bu bir mekan için ‘Ruhsuzluğun’ can sıkan kokusudur…Ben bu ruhsuzluğun kokusunu hemen alır, duyularımın kara kutusuna hapsetmiş olurum mesela…Yıllar sonra bir merdivenin beşinci basamağından çıkarken bir zamanlar ‘koku karakutuma’ hapsettiğim o hissiyat çıkabilir aniden. O apartmanın ruhsuz algısını hatırlatan duygu…Taptazedir sanki.
Suçlu burada ‘Koku’ dur. Garip gelebilir ama bence Bürokrasinin de kokusu vardır, benim çok sevdiğim. Kavakların iki taraflı süslediği Ankara patikaları bu kokuyla günü doğup batırır. Burada artık ‘Koku’ suçlu değildir. Sevdiğim o kokuyu defalarca içime çekmek isterim. Ya sinema salonları? Geldi mi burnunuza dumanlı bir leylak kokusu…O mekanlara, şehirlere o kokuları atfetmek bilfiil bana aittir muhakkak. Bana ait, tanımlayıp, duyumsayabildiğim. Tanımlayabilmek dedim… Herşey gibi istediğimiz insanlar için de koku kodlamasını yaparak onları tanımlayabiliriz. İnsanlara ve birlikte sahip olduğumuz anılara özel ‘koku’ kodlamaları yaparız, belki farkında olmadan. Bu kodlamalar her birimiz için ve her bir kimse için ‘kişisel’ ve ‘başka’dır muhakkak. Mesela hepimiz aynı insanları sevmez yahut onlardan nefret etmeyiz değil mi ? Ve bu algıya göre ayrı beyinler aynı insana farklı hormonal salgıları yapar. Bu salgılar ise farklı koku kodlamalarına sahip olma durumunu yaratır. Bu yüzden birinin arkadaşı olan sevgilinin kokusu aşık olan için ‘aşk kokusu’, arkadaşı için sevgilinin kokusu ‘dostluk kokusu’ dur. Ve bu her bir nitelendirme ‘Kokusu’ söz konusu olan için onlarca arkadaşı ve yaşamındaki onlarca sevgilisi için başka ‘aşk’ başka ‘dostluk’ kokularıdır. Ona ait yerlerde senin duyumladığını tanımlayamayacağım gibi, duyumladığımı da sen tanımlayamayacaksındır pek tabi.
Bu sebeple ‘koku’ kişisel yönümüzün öznel bir kuvveti, yaşamımızın mahrem bir parçasıdır. Bu mahrem alanda duyumlayamayacağımız, tanımlayamayacağımız , bilemeyeceğimiz koku ise yalnızca ‘kendi’ kokumuz olacaktır. Ve o hep başkalarının mahreminde yaşayacaktır.
Ihlamur ‘koku’lu günler dilerim…
Feride Hande Batmaz